
Prof. Mehmet Yuva’nın güzel bir yazısını daha okuyucularımla paylaşıyorum. Görüşlerimiz örtüşmese de bu da bir görüş. „En kötü barış savaştan iyidir“ ilkesini kullanarak, bugünlerde bulunduğumuz noktaya geliyor. Trump ve Netanyahu’nun adil olmayan „Gazze için barış“ planı devreye girince iyi niyetle söylenen veya onların propagandası için tüm araçların seferber edildiği andan itibaren bir sınavla karşı karşıya kalacağımızı çalışmalarıyla bir kez daha gösteriyor. Cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir. Mesela yaşadığımız coğrafyanın karakteri buna dolayısıyla kalıcıdır. Trump ve Netanyahu’nun sunduğu Gazze Antlaşması, Sevr Antlaşması’nın Osmanlı’ya dayatılan Sevr Sulh Muâhedesi’nden daha kötü bir kopyasıdır. Sevr cehenneme giden yolun bir taşıydı ve İngiltere, Fransa, Rusya ve önce Almanya ile başlayıp sonra İtalya ve Fransa’nın sahneye koyduğu, Yunanistan’ın da dâhil olduğu gizli 26 Nisan 1913 tarihli üçlü Fakt ve Rusya’ya istediklerini veren ve Çarlık Rusyası’nın bırakılmasını öngören 30 Haziran 1914 tarihli üçlü antlaşmayla başladı. Mart 1916’da İngiltere ve Fransa arasında imzalanan Sykes-Picot Antlaşması, hedefe giden yolda ana kolonu oluşturdu.
PAYLAŞMA ANLAŞMASI
Rusya ve İtalya, Sykes-Picot Antlaşması’nın imzalanmasından sonra onayladı. Bu gizli anlaşma Osmanlı İmparatorluğu’nun Orta Doğu’daki topraklarının nasıl paylaşılacağını belirliyordu. Rusya ve İtalya da bu antlaşmayı onaylayarak Birinci Dünya Savaşı sonrasında elde edecekleri etki alanlarını tanımlamış oldular. Bu yolda 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması mihenk taşıdır. Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı’ndan çıkarak, savaş durumuna son vermiş, ateşkesi ve şartlarını kabul etmiştir. Bu antlaşma stratejik nokta ve bölgelerin işgaline zemin hazırlamış, boğazlar, demiryolları ve limanların kontrolünün İngiltere ve Fransa ile İtalya’nın denetimine verilmesine yol açmıştır.
KAĞIT ÜSTÜNDE VARDI AMA…
Rusya, Ekim 1917 „Komünist“ Devrimi sebebiyle eski müttefiklerini „emperyalist sömürge“ devletler olarak nitelendirmiş ve tüm eski anlaşmalardan çekilmiştir. En nihayetinde ateşkes, barış ve başka şartlarla derinleşen pazarlık anlaşmaları 10 Ağustos 1920’de Osmanlı Devleti’yle imzalanan Sevr Sulh Muâhedesi, Osmanlı Devleti’nin ölüm fermanı oldu. Osmanlı Devleti kağıt üzerinde vardı. Ancak devletin olmazsa olmazı olan ordusu ve ordunun ihtiyacı olan silahı yoktu. Olan ise çeşitli illetli silahlara sahip zaptiye, polis ve asker vardı. Bunların da bürokrasinin de, halife’nin de medyanın da görevi işgal devletleri ve onların emirlerini yerine getirmektir. Ülkeyi, milleti ve devleti rahat idare etme, talan, taksim ve terör makinesinin işlemesine yardımcı olmaktadır. Tüm kurumlar, limanlar, demiryolları, ticaret, ziraat, sivil ve askeri kuruluşları, bankaları müstevli yani işgalci kuvvetlerin çıkarlarına uygun yönetmeye yardımcı olmaktır. Kıssadan hisse kendi milleti, devleti ve toprağına tecavüz edene hizmet etmektir. Buna mukabil, etin artığı temşit semime hakkı verilecektir. Hakikatte müstevlinin işbirlikçileri, memurları, ajanları ve sopaları olarak görev yapan bu güruh yabancılardan daha zalim idi. Ağacın en acısı şey baltanın sapının kendisinden olmasıydı. İşte o tarihlerde „medenî yabancı“ işlediği zulümden daha çok üzeri „kendisinden görünen“ bu habis oportünist ve menfaat için tüm insani onurunu satmış olan bu güruhtur.
İşte Sulh Muâhedesi diye pazarladıkları ve „En kötü barış savaştan daha iyidir“ dedikleri Sevr, daha büyük bedellerin ödenmesine ve daha çetrefilli savaşların yaşanmasına sebep olmuştur. Zira barış, ateşkes ve benzeri hadiseler iki eşit ve iki tarafa haklar ve imtiyazlar sağladığında anlamlıdır: 12 Mart 1921’de TBMM’de kabul edilen İstiklal Marşı’nı yazmaya giden yeni yolun açılmasını önleyen anlaşmalardır. Gerisi teslimiyet ve züldür; işgalin, talanın, esaretin ve sömürünün farklı ve yeni araçlarla devam etmesidir.
Y-SEVR
Gazze Antlaşması çağımızın Filistin’e en iyi ihtimalle esaret, zülüm, tüm yaşananları, öldürülen canları, yıkımı, sürgünleri ve onursuzluğu kabullenme ile celladına teslim olmayı vadeden Y-Sevr anlaşmasıdır. Buna istinaden silahtan arındırılacak Filistin’in son direniş kesimi Gazze’nin barış yalanlarıyla mutlak teslim alınmasıdır. Gazze’nin yeni valisi, Irak Kasabı olarak bilinen Tony Blair olacak. Kendisine yardımcı olarak seçilen dört müşavir „Gazze Kentsel Dönüşüm Projelerinden“ sorumlu olacak. Netanyahu ve Trump’ın görevlendirdiği uygun milyarderler; Marc Rowan ve Aryeh Lightstone adında iki Amerikalı, Sigrid Kaag adında bir Hollandalı kadın (Bir Filistinli Milyarderle evli) ve Magub (Necib) Saviris adında bir Mısırlı milyarder. Bu Mısırlı, Mısır-İsrail gaz anlaşmalarının mimarı ve ticocandır. Baş üstünde baş, taş üstünde taş bırakmayanlar Gazze’yi Dubai yapacak, aç, sefil ve işsiz Filistinliler yapılan binaları saymakla müteahhitlere yardım edecek.
KURTLAR VADİSİ FİLİSTİN
Ama ve lakin, Sevr gibi Netanyahu ve Trump’ın barışı da Filistin’i haritadan silecek. Tıpkı, Sevr Anlaşması sonrasında işgalci devletlere memurluk yapan „yerliler“ gibi Gazze’nin Trump ve Netanyahu’nun projelerine hazır ve güvenli hale gelmesi için askerlik yapacak olanlar da „yerli ve millî“ kılıfı altında bulunan Y-Sevr’den olacak. Nasıl ki, Osmanlı’yı haritadan ve tarihten silen sürecin baş aktörü Sevr oldu. Osmanlı budur işte dizilerden yapıyor. Gazze’nin Sevr’i hasıl olursa bundan sonra Filistin‘ de „Kurtlar Soyu Filistin“ dizilerinde yaşar. HAMAS teslim oldu da, silah bıraktı da, Gazze’yi boşalttı da ve barış diye yutturulan teslimiyet kabul edilirse de Filistin davası ve mücadelesi bitmeyecek. „En kötü barış savaştan iyidir“ devrimini Suriye’de de tatbik ediyorlar.
MÜZAKERELER OLSUN ATEŞKESİ
Önce Ahmet Şara ile Mazlum Abdi arasında 10 Mart 2025 barış anlaşmasının propagandasını ettiler. Birkaç gündür SDG’nin kontrolündeki Halep, Eşrefiye ve Şeyh Maksut’un kontrolü için iki taraf çatışma halindeydi. Tom Barack amcaları devreye girdi. Önce Şara’yla konuştu sonra Abdi’yle buluştu, Muhteşem bir tabloydu. Kucaklaşmalar, samimi pozlar, gülüşmeler, hükümetimize ABD’de göstermediği yakınlığı Abdi’ye gösterdi. Şak dün barış anlaşması imzalandı. Zira en kötü barış savaştan iyidir. Şara ve Abdi müzakereyi verdi, Ateşkes sağlandı. Şara’nın Savunma Bakanı Muhammed Ed-Dura Kasım, „Abdi ile Suriye’nin kuzey ve kuzeydoğusundaki tüm cephelerde ve askeri temas noktalarında kapsamlı bir ateşkes konusunda anlaştık, ateşkesin uygulanması hemen başlanacak.“ açıklamasında bulundu. Güler misin ağlar mısın? Tam bir trajik-komedi iki devlet misali ateşkes ve barış anlaşmaları imzalıyorlar. Suriye’nin güneyi, Golan’ı, Şeyh Dağı, Eşrefiye, Eşrefiye ve Kazımiye Abdi’ye denetimindeki örgütlere her an, şak yapıyorlar. Savaşın oluyorlar savaşıyorlar, anlaşım oluyorlar anlaşıyorlar.
İki örgüt lideri anayasa yazıyor, meclis seçimi yapıyor. Komutanlar atıyor, Heyetler kabul ediyor, ticari, iktisadi, siyasi anlaşma imzalıyor. Asker ve vergi topluyor. Kontrol ettiği bölgesindeki tüm yer altı ve yer üstü zenginliği götürüyor. Kullanıyor. Trump ve Tom amcalar kime istiyorlarsa onlara satıyor. Şara, Trump ve Tom amcaların işaret ettiği ABD petrol şirketleriyle 7 milyar dolarlık anlaşma imzalıyor. Zira gerçek, bağımsız meşruiyeti milletten alan bir Suriye Devleti yok. Zira onların meşruiyeti Trump amcalarının elinde. Olmasaydı, Trump, Tom ve Netanyahu’nun proje ettiği, İsrail sonucunu ilk verdiği 1967’de işgal ettiği Golan’ın üçte ikisini Suriye Ordusu’na kaybettiği, savaşta yüzlerce ölü ve esir verdiği Suriye’nin 6 Ekim 1973 Zafer Bayramı’nın kutlamalarını yasaklamaz ve o günü bayram listesinden çıkarmazdı. Kıssadan hisse Trump, Blair, Netanyahu’nun sağlayacağı barış en kötü savaşlardan daha kötüdür.
SALİH ŞAHİN – STUTTGART
Hinterlasse jetzt einen Kommentar